16 Ağustos 2017 Çarşamba

AÇIK MEKTUPLAR

Gri Edebiyat okuyan kardeşlerimiz, edebi açıdan kendimizi geliştirirken doğru bir yol kat edebilmemiz için usta yazarlarımızdan Rasim Özdenören’in “Açık Mektuplar” adlı kitabını sizler için okuduk ve analizini yaptık. Püf noktalara değinerek yazılarımızı “güzel” sözcüğü çerçevesinde toparlama amacındayız. Bir bakalım usta şahsiyetler bizlere hangi nasihatlerde bulunmuşlar.

Yazarken ilk hedefimiz kendi imkânlarımızı kullanmayı prensip edinmek olsun. Böylece başkalarına bağlı kalmadan yazımızı özgün bir şekilde oluştururuz.

Yapım aşamasında kendimizi tek bir konuyla sınırlamak, özgür düşüncelerimize gem vuracaktır. Bu hususta düşünce dünyamızı daraltmamaya özen göstermeliyiz ki tamamıyla sınırsız boyutlara ulaşabilsin başarımız.


Amacımız bu noktada bir hayli ehemmiyet taşıyor. Bir şeyleri gün yüzüne çıkartıp maddi varoluş hissi vermek midir, yoksa sanat bizzat güzeli yaratmak mıdır?

Oluşumunu tamamlamış eserinize tekrar tekrar müsvedde dokunuşlar yapamazsınız. Çünkü sanatta bitmiş bir esere başka bir şey eklenmez. Sanat eseri zaten bir bütündür, yapılan ekleme ve çıkarmalar bütünü bozar, altüst eder.

Evvelâ Yazınızın Ne Olduğuna Karar Verin

A) Düzyazı Hedefliyorsanız ilk olarak;

Deneme farklı pencereden samimi bir izlenim sürmektir. Bu nedenle daha çok şahsi manalar çıkması doğaldır. Edebiyatımızda da süreç içerisinde birçok isimle anılmıştır. Fransızca ‘Essai’, ingilizce ‘Essay’ olarak adlandırılan deneme, bizim edebiyatımızda başlarda ‘Tecrübeyi Kalemiyye’ ile kullanılmış, ‘Kalem Tecrübesi’ ardından ‘Kalem Denemesi’ ismini almış ve sonunda ‘Deneme’ şekliyle günümüze ulaşmıştır.

“Deneme, uzun vadeli fikri çalışmalardır.”

Fikir! Denemenin mayasını tutturan sözcük… Bu manaya erişebilmek için derin düşünme yetimizi geliştireceğiz. Geçmiş, gelecek ve şuan; hepsini kapsayacak şekilde yorumlamalıyız. Çünkü günübirlik siyasi mesele deneme değildir! Yalnız şu ana hitap ediyorsak durum vahim, şuan geçti ve geçecek de. Zamandan bağımsız bir eser ortaya koyabildiğimizde kalıcılığı yakalamak adına kaygılanmaya lüzum olmayacaktır. İşte, filozof ve mütefekkirler de deneme ile bunu başarmıştır. Ardından bir cümle daha zihnimizde beliriyor. “Usta bir denemeci, iyi bir mütefekkirdir.”

Yavaş yavaş kavrayabildiğimiz kanısındayız, eserin mevcut hale gelirken geçirdiği aşamaları. Şimdi başa saralım;

Her şey kâğıda bir dokunuşla başlıyor ardından harfler, düzeni bozmadan ilerleyen kelime ve kelime öbekleri, birleşiminden doğan cümleler ve güç birliğiyle oluşturulmuş paragraflar, ardı arkası kesilmeyen deneme, hikâye ve romanların varoluşu…

Düzen kargaşasına dalıp yazma amacımızı yitirmemeliyiz, doğal akışıyla ilerleyecektir edebiyat. Başarılı olmak, amaca varmaktır. Bu yüzden genel yargılara takılmayarak şahıs şahıs inceleyeceğiz amacımıza giderken ışık tutacak insanları. Misal, Suç ve Ceza eserini yazan, Dostoyevski; “Dostoyevski Rus’tur ama komünist değildir.” Hatta muhafazakâr deyişine de rastlarız onda. Kendi döneminde batı taklitçilerine karşı durmuştur, bu noktada muhakkak okunması gereken bir kişilik olarak karşımıza çıkıyor.

Hikâyede olayların akışını düzgün takip edeceğiz, hikâye alışılmış düzeyde olmayacak, alışılmışlığın dışına çıkmaya çalışacağız. Özellikle heyecan, üslup ve canlılığı eserin tamamına yaymayı hedefleyeceğiz. Ancak daima olayların en can alıcı noktalarını yakalamamız ve bunu en iyi ifade edebilecek kelimeleri seçebilmemiz şart.

Hangi yönde ufkumuzu genişletmek ve yazı eğilimini göstermek istiyorsak o yönde;

Usta olmuş kişileri,

Devirleri,

Konuyu ele alış tarzları

Bunu işleyiş biçimleri bakımından incelememiz gerekir.

İnsanın bir modele her zaman ihtiyacı vardır. Önerebileceğimiz şahsiyetler;

Tolstoy

Dostoyevski

Pasternak

Ivo Andriç

Peyami Safa Romanları


ve bitiriş…

Bitirişleri düzgün yapmalıyız. Hikâye mutlaka sürprizle bitmek zorunda değil. Eğer hikâyede süperiz bir son istiyorsak okuyucuyu sona ve sondaki sürprize sağlam hazırlayacağız.

Bittabi bol bol hikâye okuyacağız.

B) Şiir yazdım sanıyorsanız

Mısralarınızı alt alta değil de yan yana dizin, şiirinizin durumunu fark edin.

Şiir, edebiyatın apayrı bir boyutudur. Deneme yahut makaledeki gibi fikri rahatça yayamazsınız. Fikri şiire sokmak çok büyük ustalık ister, fikrin sahası şiirden ziyade nesirdir. Bu sebepten şiir yazarken kendinizi fikre şartlamayın. Ayrıca anlatacağınız şeyi şiirin örgüsü içinde öyle eritmelisiniz ki göze batıcı hiçbir unsur kalmasın. Bu hususta size önderlik teşkil eden şahsiyetleri incelemeniz ve onlardan belirli bir ölçüde faydalanmanız yerinde bir eylem olur. Lakin henüz gençsek, usta şairleri takip ederken peyderpey kendi özel şahsiyetimizi oluşturmalı ve özgünlüğü yakalamalıyız.

Unutmayalım; taklid şairi yozlaştırır!

Şiir yazmak beraberinde birkaç özellik barındırılmasını ister. Misal, duygulu bir yan ve metafizik bir bünye. Bu nitelikler bize pozitif yönde ayrıcalık katacaktır.

Nazım (duygu yüklü) – Nesir ( düşünce dolu) dengesini sağlam kuracağız. Bir şairimiz “Şair olmadığım halde düşündüklerimi şiir kalıplarına dökerek...” derken fikri şiire dozunda yerleştirmemiz gerektiğini güzelce özetlemiştir. Bu püf noktaya bir başka açıdan değinecek olursak , “Şiirin içindeki düşünce, meyvedeki vitamin gibi mevcut, fakat gizli olmalıdır.”

Şiiriniz okunurken size ait olduğu günden güne anlaşılmalıdır.

Yani: “Şiirlerinize kendi damganızı vurmalısınız!”

Başlangıçta kader konusuna eğilimde bulunan bir ağabeyimiz, derin öz bulma konusunda başarılı olmuştu. Fakat öz yeterli değildir, artı olarak güçlü bir biçim de gerekir. Bu yüzden yeni konular ve yeni anlayış biçimleri arayacağız.

Bütünlüğünü kurabilmiş bir şiirden bir harf bile çıkarılsa şiir güzelliğinden çok şey kaybeder. Değil harf, kelimeyi çıkardığınızda etkin duruşunda farkındalık meydana gelmiyorsa şiirinizin bitmiş oluşu mevzu bahis olamaz. Şiirde kelime seçimimiz bu nedenle mühim. Seçim yaparken titiz davranmalı ve lüzumsuz kelimelere asla yer verilmemeli. Yer vermek özensizlik belirtisidir.

yaman gürültüsü,
evrenin yaman ( lüzumsuz tekrir)

Örneğin moda olan kelime ve kavramlar şiire yenilik getirmeyecektir. Şiirlerimizdeki imaj eksikliğini en aza indirgeyeceğiz. Şiir, bayağı bir propaganda aracı da değildir. Motif olarak ele alınan düşünce şiir içinde eritilmeli, şiir daha çok ‘sezgilere hitap etmelidir. Değerlerimizin doruk noktasında samimiyet yer alacaktır. Amacımız doğrultusunda yılmadan ilerleyecek, Vehbi Vakkasoğlu gibi istikrarlı olacağız.

Tavsiye Edeceğimiz Şairler:

· Muallakatus Seb’a (Yedi Askı) şairleri olarak anılan Arap şairleri,

· Fuzuli

· Şeyh Galip

· Baki

· Nedim

· Homeros

· Dante

· Baudelaire

· Rimbaud

· Yahya Kemal

· Ahmet Haşim

· Ahmet Hamdi

· Cahit Sıtkı

· Ahmet Muhip

· Necip Fazıl

· Sezai Karakoç
(modern şiir temini bakımından önemli)

Mehmet Akif Ersoy’u da unutmayalım, onun etkileri ve halk deyişleriyle kendine bir duruş sağlayan ağabeyimizin buluş niteliğindeki beytini paylaşalım sizlerle,

“Kahbe zaman, kör zaman
Yıkıl zaman, öl zaman”

Sanat eserinde semboller, ifade ettikleri düşünce veya duyguyu okuyucuya sadece sezdirirler, kafamızı kurcalayan şey de, belki daha çok taraflı bir yoruma uygun gelmesi, kısaca ‘’ Bu, budur!’’ dememesidir; güzellik de belki bu ‘’Esrar’’ın içindedir. Kullanılan sembolün ardından açıklamasını yapmak gizli olanın büyüsünü silmek demektir. Mısra kuruluşlarına dikkat edeceğiz, şiirimizin saf duruşunu bozacak yapılar kurmayacağız. “Şiir aklından geçenleri dümdüz söylemek değildir; söylemek istediklerimizi imajlarla, vasıtalarla ifade etmeye çalışacağız.” Bu ince dokuyu Sıddık Elbistan’ın şiirinde sezinleyebiliriz.

“Çiçekleri açarken yakalardık.”

Bir şair için insanın belli başlı bir meselesinden yola çıkmak lehine söylenecek bir nottur. Ancak şiir tekniğinin üzerinde de önemle durulmalı. Kelimeleri ayıklayarak bulacağız, güçlü bir söyleyişle mısralar üzerinde hâkimiyet kuracağız. Nesir havasından kurtulup şiirin özüne uygun imajlarla mısraları sağlam bir yapıya ulaştıracağız.

Şiir kendine mahsus dili olan bir türdür. İç disiplinden geçireceğiz dışa vurmak istediğimiz düşünce ve duygularımızı. Âşık tarzı ve lirizm yüklü ise birikimimiz, duygululuk başıboş bırakılmamalı, duygu taşmalarına da akıl yoluyla bir biçim hazırlayacağız.

Misal;

“Nefisler titrek, ruhlarda ürperti,
Ayırd vakti, yumuşakla serti.”

Dile imkân kazandıracağız, yenilik kazandıracağız. Vezinler arası üstünlük yoktur, önemli olan şairin vezni layıkıyla kullanabilmesidir. Aruz, hece ve serbest vezinlerine hâkim olacağız. Hece vezni için Necip Fazıl’ı, aruz vezni için Yahya Kemal’i okuyabiliriz.

İmajlarla tablo çizilmesine gelince:

Bir eseri kalıcı kılan, onun uzandığı meseleleri evrensel bir açıdan yansıtmasıdır, insanın ebedi sorularını açığa vurmasıdır. Aktüalitenin yeri şiir değildir, evrensel bir mahiyet vermeye çalışacağız. Eserlerde uzun vadeli konular işleyelim ki kalıcılığı yakalayalım. İmajinasyonda zayıflık, teknik bakımdan yetersizlik bizi geri götürecektir. Kafiye yapma hevesinde yetişmeyeceğiz fakat cümlelerimizi nesir havasından kurtaracağız. Hece veznini kullanıyorsak duraklara dikkat edeceğiz yoksa yer yer ahenk kaybolur.

Tasavvufi konular, mücerret planda denenmeli. Tasavvufta hiciv ağırlıklı yazmak ustalık ister. Bu sebepten samimi ifadelerle mücerret imaj kurarak eleştiri yönünü içine, dikkatlice takviye edeceğiz.

Hangi üslub ile yazarsak yazalım ‘’umutsuzluk’’ havası hâkim olmasın harflerimize. Geleceğe dair lüzumsuz kaygılar taşırsak zihnimizde, bu şartlar altında düşünen kafalar bittabi ıstırapla yüklü olur. Özellikle şiirimizin gökyüzünü kara bulutlardan arındıracağız ki dönüş aldığımızda güneşin tadını birlikte çıkarabilelim. Ama umutsuzluk bizden ırak olsun. Yürüdüğümüz yolu aydınlatarak ilerleyeceğiz. Takdire şayan bir yazı karakterimiz olursa yeri geldiğinde bize yapılan yanlışlar için de aydınlattığımız yolda özür bekleyecek birçok kişilik görebileceğizdir.

Geçmişte kalmışlığın ölçütü yaşla sınırlandırılamaz, genç ve eski nesilden olmanın ölçütü olamayacağı gibi. Bunu, sanatçının bağlı olduğu sanat görüşü tayin eder. Biz amacımız doğrultusunda, eylemlerimizi hakkıyla yapmanın peşinde olacağız.

“Gelecek vaad edeceğiz, (böylece) mazide kalmayacağız!”

Necip Fazıl Kısakürek kitleleri etkileyen çok büyük bir şahsiyettir, bizler için Üstad diye nitelendirilmesinde güçlü bir kalemi olması etkili olmuştur.

Fakat daha önce de belirttiğimiz gibi usta kişilerden etkilenmekle, usta kişilerin etkisi altında yetişmek arasındaki ince çizgiyi kaçırmamak gerekir. Bu etki altında yetişen bir ağabeyimize Rasim Özdenören’in yorumu şu şekilde olmuştur:

“Zamanla bu etkiden kurtulamaz, daha doğrusu bu etkiyi kendiniz yapamazsanız iyi bir şair olma şansından çok şey yitirebilirsiniz.”

Aruz, hece veya mücerret şiir, yazıdaki imajımızda özgür olacağız. Örnek alacağız amma velakin tesiri altında olgunlaşmayacağız.

Yazdıklarımız fikir dünyamızı fazlasıyla ortaya koyar. Bunun en güzel örneğini Milli hislerle dolu ve vatan aşkını karakter mimarisinde harç edinmiş bir gençte görebiliriz. Cümlelerindeki vurguyla, özgün biçim ve sağlam üslubuyla bizlere şu etkiyi hissettirdi:

“Şuurlu ve ne yaptığını bilen bir nesil yetişiyor!”

Şiir mısralar içinde güzel sözler söyleme sanatıdır. Şiirlerimiz arasında ve şiirlerimizdeki mısralar arasında da muhakkak kendini gösteren yer yer güzellikler olmaktadır, yalnız bütünü oluştururken yetersiz kalmayacağız. Bir şey söyleyecek gibi oluyor, beklenmeyen şey ağızdan çıkacak gibi oluyor ama o demde kalıyorsa, daha ciddi yakalayışlara ihtiyaç vardır. Şiiri aceleye getirmeyeceğiz. Baştaki heyecan ve üslubu sonuna kadar sürdürecek ve bunu da yazmaktan çok okuyarak sağlayacağız. Bu noktada Necip Fazıl Kısakürek’in bir şiirini önerebileceğimiz kanaatindeyiz: Geçen Dakikalarım

Birkaç özelliğiyle negatif yönde ayrımcılığa sebep olacak üsluplara değinmeden geçemeyeceğiz.

İlk olarak “Kolay kafiye yapma yolu” emek harcayanı çıkmaza götürebilir.

yaş
taş > Söyleyiş zarureti olmadıkça tekrardan kaçınacağız.
baş

Sonrasında, dar mantık kalıplarının bir getirisi, bitişi farklılaştırma çabası.

Türlü kelime ve mantık oyunlarıyla bitişe yetişip kötü espriyle veyahut nükteyle bitirmeye sabitlemek mevcut yanlış arayışlar arasındadır. Kurnazlık mı? Peki, ama ne için? Ya da şöyle söyleyelim: Şiiriyet unsurundan yoksun olmaya değer mi?

Yine, tek ve yegâne önerimiz ‘Okumak’ olacaktır.

Geçmişteki şairlerin ve sanatçıların düştüğü hatalara düşmemek için ibret alabileceğimiz ölçüde iyi bir okuyucu olacağız. Hiçbir zaman unutulmamalı ki:

“Ne kadar ilerlersen ilerle,
Kalan yolunun başındasındır.”


KİTAP TAHLİLİ: AYŞE ALEYNA KUŞCU
KEVSER ELGÜN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder