15 Ağustos 2017 Salı

SİZİN NEFSİNİZ DE NEFİS Mİ?



"Baharı yaz uğruna tükettik,
Aşkı naz uğruna.
Ve papatyaları seviyor sevmiyor uğruna.
Derken ömrü tükettik bir hiç uğruna…"

Sezai Karakoç


Nefs savaşlarında sürekli yandığınız bölüm hangisi? Deniz kenarında oturup büyüklüğünü ve sıcaklığını hayal dahi edemediğimiz Güneş’in nasıl deve cüce oyunu oynadığını seyr etmek mi? Yoksa beşerin duyularını ve duygularını kullanarak ürettiği met’aları sadece nefsimizi tatmin edebilmek için tüketmek mi? Aslında bunların ve daha birçoğunun herhangi bir sahneden pek bir farkı olmadığı aşikâr. Zîra nasıl ki okuduğumuz bir kitaptan veya izlediğimiz bir filmden aldığımız zevk sona erdiğinde yolculuğumuza geri dönüyoruz, işte aynen bu şekilde dünya sahnesi de sona eriyor. Ahirete doğru aldığımız bu yolun sonuna geldiğimizde dünya hayatında yaşadığımız sevinçler ve üzüntüler kayboluyor, tarlamıza ektiklerimizi biçerek asıl yaşamımıza başlıyoruz. Umuyorum ki ekin zamanı geldiğinde sadece korkuluk biçmeyelim.

Hakikate bakıldığında bize imtihan olmasından başka hiçbir değeri olmayan bu dünyayı yere göğe sığdıramaz, Allahu Teâlâ ne kadar güzel yaratmış diye hayret ederken; Cennet’i ve Cehennem’i hayal bile edemiyoruz. Şu kısacık ömrümüzde sonunu göremeden son bulan tatlar için ebedi olacak güzelliklerden kendimizi mahrum etmek hiçbir açıdan akıl kârı değil. Ne yazık ki bize hiçbir faydası olmayan işler gün geçtikçe vazgeçilmezimiz oluyor, kendimizi bu tarz işlerle uğraşırken daha mutlu hissediyoruz. Zamanı boşa harcamanın bile israf olduğunu unutuyor, her seferinde farklı bir meşguliyet ile kendimizi kandırıyoruz. Boş durmaktan nefret etmek yerine sırf o vakit gelsin diye beklemek bize ait bir âdet değil hâlbuki. Hiç unutamıyorum zamanında bir hocam anlatmıştı: İstiklâl Şairimiz Mehmet Âkif Ersoy, Berlin gezisinden döndüğünde Avrupa hakkında şunu söylemişti: “İşleri var dinimiz gibi, dinleri var işlerimiz gibi.” Bu cümle duyduğum ilk andan itibaren zihnimde yer etti, gönlüme tesir etti ve gidişatın değişmesi gerektiğini bana her defasında hatırlattı. Tarihimiz azimle ve çalışkanlığımızla elde edilen zaferlerle dolu olmasına rağmen kendimize gelemiyor, teknolojik ve psikolojik uyuşturucuların gerçeklere uyanmamıza engel olmasına dur diyemiyoruz. Kur’an-ı Kerim’de Rabbimizin “Müminler ancak kardeştirler.” (Hucurât Suresi 10. Ayet) buyruğunda sadece müminlerin birbirine kardeş kılındığına dikkat çekmek isterim. Biz, kardeşlerimizin ve umulur ki İslâm ile şereflenirler maksadıyla gayrimüslimlerin dahi akıbeti için iyilik ve güzellik niyaz ederken, çoğu zaman onlar (gayrimüslimler) İslam’a olan düşmanlıkları sebebiyle bizleri uyutmak ve kendilerini yüceltmek için biz Müslümanlara tuzaklar kuruyorlar. Şeytan -şu anda çalışıyor mu bilinmez, zira şubeleri kötülük için yetiyor- bizi kendimizi muhafaza etmekte en zayıf olduğumuz nefsimizle kandırıyor ve çalışmak yerine türlü eğlencelerle vakit öldürmemizi sağlıyor. Allah Resulü (s.a.v.) bir hadis-i şerifinde “Kıyamette, herkes ömrünü ve gençliğini nerede geçirdiğinden, malını nereden kazanıp nereye harcadığından ve ilmi ile amel edip etmediğinden sorguya çekilecektir.” şeklinde buyurmuştur. Bu hadisten anlıyoruz ki sadece ibadetlerimiz değil, attığımız her adım bize Cennet veya Cehennem yolu için sual olacak ve Allah’ın izniyle zamanımızı nasıl değerlendirdiğimizi dert etmemiz bu suale cevap olacaktır.

Zaman, sadece ibadet ile kullanıldığında yerinde kullanılmış değildir. Hazret-i Peygamber’in (s.a.v.) bir hadisi şöyle rivayet edilmiştir: “Ahireti için dünyasını, dünya için de ahiretini terk edende hayır yoktur. Her ikisi de birlikte lazımdır. İnsanı ahirete ulaştıran dünyadır.” Bize her cümlesinde farklı bir ders veren ve dünyayı nasıl yaşamalı, ahirete nasıl hazırlanmalı konusunda yol gösteren Peygamberimiz Aleyhisselâm bu sefer de zamanı dengeli kullanmayı ve hiçbir zaman, hiçbir konuda aşırıya kaçmamayı öğütlemiştir. Dünya işlerinden geri kalacak kadar ibadete âşık olmanın da ahireti unutacak kadar dünyaya bağlı olmanın da yanlış olacağını söylemiştir. Demek ki her konuda olduğu gibi zamanı kullanma konusunda da dikkatli olmalı, nerede ve nasıl kullanmamız gerektiğine dikkat etmeliyiz.

Bilirsiniz, şu anda ilkokul öğrencilerinden hayat üniversitesinden mezun olanlara kadar her yaştan insan sosyal medya aleminde yerini almış bulunuyor. Sürekli şahit olunur ki insanları etkilemek için özel videolar hazırlanır, metinler yazılır, ses kayıtları kullanılır. Ancak biz, böylesi güzel çalışmalar ile anlık heyecanlara kapıldıktan bir müddet sonra her şeyi unuturuz. Sahi, nasıl oluyor da kalbî duygularımızı dahi hemen yitirebilecek duruma geliyoruz? Sizce de her geçen gün duygularımızı, değerlerimizi ve dahası kendimizi unutmuyor muyuz? Başta kendimizi doğru olana yöneltmeli ve sonrasında başkalarına aktararak geleceği daha güzel bir yere çevirebilmek için bu değerleri yaşayarak anlatmalıyız. Hiç farkında olmadığımız bir anda, hiç farkında olmadığımız bir şekilde, bir insanın hayatını değiştirmesine vesile olabiliriz. Bu sözlerin ve tavsiyelerin her birini kendime söylüyor, zamanın nerede ve nasıl geçtiğine önem vermek isteyenlere ilk adım olmasını temenni ediyorum.


DENEME: FATİH ASLAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder