7 Mart 2017 Salı

ŞEHİDLERİN AHLAKI

Hak ve batıl mücadelesi insanlık tarihiyle birlikte başlamıştır. Ne küfür orduları iman ehline saldırmaktan, ne zalimler mazlumu ezmekten, ne bozguncular mukaddesatı çiğnemeye çalışmaktan geri durmuşlardır. Dolayısı ile düşmana ve işbirlikçi hainlerine karşı günümüze değin çetin mücadeleler verilmiş, nice yiğit Allah yolunda şehid olmuştur.
Şehidlerimiz gıbta makamındadır. Allah’ın nimet verdikleri arasındadır. Allah Teâla Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur. “Kim Allah’a ve resule itaat ederse işte onlar Allah’ın kendilerine nimet verdikleri peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salihlerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır.”(Nisa 4/69) Allah yolunda, mukaddesatı uğruna şehid olan kişi, Allah’ın “ne güzel arkadaştır” diye methettiği seçkinler arasına girmiştir. Bu şüphesiz büyük bir nasiptir.

Şehitlerimiz, en ulvi makamlara yükselirler, geride bıraktıklarının, bizlerin de imanını kuvvetlendirirler. Her şehit hamiyet ve şecaatimizi artırır. Kalplerimizden korkuyu ve tembelliği siler. Bizleri daha dirayetli, şuurlu insanlar haline getirir. Onlar hem gönüllerde hem de Allah’ın şehidlere verdiği özel bir hayatla yaşamaya devam ederler. Şehidler hakkında Bakara suresindeki ilahi ferman şöyledir: “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin! Hayır, onlar diridir­ler, fakat siz bilemezsiniz.” (Bakara 2/154)

Tüm bu ilahi lütuflara ve daha nicesine ulaşan şehitlerimizin ortak taşıdığı bazı değerler ve duruş vardır. Onların şu dört ahlakı kesin olarak taşıdığınız görürüz:

1. Hamiyet Ahlakı

İslam milletini, yakından ilgilendiren büyük olaylarda İslam’ın mümine telkin ettiği bir ahlak, o ahlakın icap ettiği bir duruş vardır. Hamiyet ahlakı bu türden ahlaklardan olup şehidlerimizin taşıdığı güzel ahlakın başında gelir. İslami bir terim olarak kişinin vatanını, milletini, dinini korumak ve bunların şerefini savunmak için gayret göstermesidir.

Kitabımızda hamiyet lügat manasıyla geçer ve kafirlerin bir durumu olarak cahiliye hamiyetinden bahsedilir. Bu ayeti kerimelerde müşriklerin cehaletteki taassup ve direnci, İslam’a girmekten kaçınmaları ve küfrü himaye etmeleri gibi manalar kastedilir. İslam hamiyeti ise lügat manasına bağlı olarak din, vatan, millet vb. mukaddesata dokunulmaya çalışıldığında öfkelenmek ve üzerine düşen İslami sorumluluğu canı/malı pahasına yerine getirmektir.

2. Şecaat Ahlakı
Şecaat ahlakı da hamiyet gibi şehitlerimizin temel vasıflarındandır. Şecaat kelimesi İslamiyet öncesi daha çok gözü karalığı ve saldırganlığı ifade etmiştir. Kabilecilik ve intikam kelimeleriyle ilgili yerlerde daha çok kullanılmıştır. İslam ahlakında şecaat ise insan tabiatında bulunan gazap/ öfke duygusunun İslamla ıslah edilmesi neticesinde, savaşta akıl ve kalp süzgecinden geçmiş bir öfke ve kahramanlık halini anlatır. Şecaatin Kur’an’dan delili Fetih suresindeki şu ayeti kerimedir: “Muhammed Allah’ın resulüdür ve beraberindekiler kafirlere karşı çetin/şiddetli, müminlere karşı merhametlidir” (Fetih 48,29)

Her ne kadar şiddeti çağrıştırsa da şecaat da güzel ahlaklardandır ve saadetli Efendimiz’in üstün ahlakından biri de şecaatli olmasıdır.

Bir cesaret ve yiğitliğin şecaat sayılması için onun güzel bir maksada dayanması gerekir. Bu da Allah için mukaddes değerler uğruna olmasını gerektirir. Kabile, ırk, maddi kazanç elde etmek, gösteriş, korku salmak, meşhur olmak, büyüklenmek, kadını elde etmek vb. gayeler için gösterilen öfke ve cesaretin manevi bir karşılığı yoktur. Bu maksatlarla cihada ve mücadeleye girenler belki dünyada niyetlerine ulaşabilirler ancak ahirette zulüm ve kötü niyetlerinin karşılığını görürler.

3. Hubbu’l Vatan/Vatan Sevgisi
Şehitlerin belirgin vasıflarından biri de vatan sevgisidir. Vatan kişinin doğduğu, yerleştiği, barındığı ve yaşadığı yer mânasındadır. Vatan ve mukaddes değerler arasında kuvvetli bir irtibat vardır. Bu irtibatın kaynağı ise kalpteki imandır. Bu manayı “Vatan sevgisi imandır” rivayeti açık bir şekilde ifade eder.

Müminler imanı gereği vatanını severler, özlem duyarlar. Bir musibet, saldırı, kalkışma anında ise düşmanın ve hainlerin karşısında dağ gibi dikilirler. Gözünü kıpmadan vatanları için şehadete yürürler.

Vatanla ilgili yazılan eserlerde vatan sevgisiyle vatan hasretinin insana fıtrattan gelen bir duygu olduğunu söylenmiştir. Bu sebeple, “Vatanında sıkıntı çekmen gurbette bolluk içinde yaşamandan daha iyidir” denilmiştir. Genelde insanlar vatanlarını rızıklarından daha çok önemsemişlerdir. Kurak, verimsiz bir beldede yaşayanlar daha zengin beldelere gitseler de yine de vatanlarını özlerler. Vatandan ayrılmanın zorluğu hakkında şu ayeti kerime misal verilmektedir: “Eğer onlara, ‘Kendinizi öldürün’ yahut, ‘Yurtlarınızdan çıkın’ diye emretmiş olsaydık içlerinden ancak çok az kısmı bunu yapardı-(yurtlarından ayrılırdı)”(Nisâ 4/66)

4. Fütüvvet Ahlakı
Şehadete götüren vasıflardan, şehitlerimizin güzel ahlakından biri de fütüvvettir. Fütüvvet sözlükte gençlik, yiğitlik, mertlik gibi anlamlara gelir. Fütüvvet ehline “feta” denilir. Feta da lügatte genç, yiğit ve mert anlamındadır. Şüphesiz Hz. Ali’nin fütüvvet tarihinde ayrıcalıklı bir yeri vardır. Bu manada “La feta illa Ali-Ali (r.a) gibi feta yoktur” sözü meşhurdur.

Fütüvvet bir ahlak olup özellikle tasavvuf ehli tarafından büyük önem verilmiştir. Gerek Horasan’da gerekse Irak’ta fetâ denilen kişilerin en belirgin vasıfları cesaret, cömertlik ve fedakârlıktır.

Fütüvvet ahlakı daha çok Horasan ve Irak çevresinde ön plana çıkmış, Hak erenlerinin ve savaşçı alpler gibi iki önemli sınıfın vasıflarını kendinde toplayan “Alperenler” yetişmiştir. Bu kimseler hadisi şerifte buyrulan “Muhakkak ki mümin hem kılıcıyla hem de lisanıyla mücadele eder.” hadisi mucibince amel eden, kılıcı, lisanı ve güzel ahlakıyla İslam için mücadele eden faziletli zatlar olmuşlardır. İslam’ın muhafazasında, her yöreye yayılmasında, özellikle Anadolu ve Balkanlara ulaşmasında bu kimselerin büyük hizmeti dokunmuştur.

Fütüvvet mürüvvettir. Kemal bulmuş bir şahsiyet ve güzel ahlaktır. Birinci yönü kuvvetli iman ve Hz. Peygamber’e bağlılık, ikinci yönü mertlik ve yiğitlik, üçüncü yönü misafirperverlik ve halka hizmettir. Bu vasıfları kendinde toplayanlar hem savaş meydanında hem de sulh zamanında İslam’ın en önemli hadimleri olmuştur.

YAZAR: SELİM UĞUR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder