13 Mart 2017 Pazartesi

HEZARFEN ŞEHİT: METİN YÜKSEL

Hezarfen bir mücahit Metin Yüksel merhum. On parmağında on marifet: Karikatürist, boksör, Millî Görüş’ün parti mitinglerinin baş organizatörü, fakir-fukaranın tedavisi için dispanser açan, tebliğ afişçisi, metin yazarı ve marangoz gibi özelliklerinin yanı sıra hasbî, dünyevî hesabı kitabı olmayan, olduğu gibi, sabırlı, içi-dışı bir, kendisiyle barışık, radyo kurma hayali olan ve sonrasında şehâdetine kapı aralayacak asıl tarafı da; gözü pek olması, o dönemde Afganistan’a giderek Rus emperyalizmine karşı cihada katılma hayali güden dâvâ delisi, kabına ve ele avuca sığmayan bir delişmen mücahit şehit Metin Yüksel ağabeyimiz.

Mazide olduğu gibi bugün ve gelecekte de oyun kurucu olma kuvvesini her an fiile taşıma gücünü elinde tutan Türkiye’yi kontrol altında tutmak, tarih boyunca, Siyonist-İngiliz temelli dünya emperyalistlerinin stratejisi olmuştur.

Bu sebeple merkez ülke Türkiye’de belli periyotlarla devreye sokulan ihtilallerle ülke; hep durdurulmuş, karıştırılmış ve İslâm ümmetinin yağız delikanlıları, bu toprakların yapay ve ithal sorunları olan sağ ve sol fraksiyonların maşaları olarak birbirine kırdırılmıştır.

Amerika’nın ta’lîm ve tasarısı ile Türkiye’de gerçekleştirilen 12 Eylül 1980 askerî ihtilâline hazırlık maksadıyla ülkenin her bir semti; ya eylemci solun veya eylemci sağın parselinde, at koşturulan bir halde iken; özellikle İstanbul’un gözde semti Fatih, her iki eylemci grubun nüfuz edemediği bir vaziyetteydi. Buna sebep ve engel olarak görülen kişi ise memleketin içine çekildiği sağ-sol çatışması nedeniyle okumakta olduğu Vefa Lisesi’ni bırakma mecburiyetinde kalan, İslâmcı söylemi ve mutmain Müslüman karakteriyle tanınan ve ele avuca sığmayan Metin Yüksel idi. Hedefteydi. Ortadan kaldırılmak için hedef tahtasına konmuştu. Sonunda Komünist ideoloji kurbanlarının silâhından çıkan mermilerle Daruşşafaka Lisesi önünde “gâzi”, iki sene sonra 23 Şubat 1979 tarihinde Kavmiyetçi ideoloji kurbanlarının tabancalarından çıkan kurşunlarla Cuma namazı çıkışı Fatih Camii avlusunda “şehit” oldu. Karlarla kaplı cami avlusu, “Âsım’ın nesli”nden bir cami kuşunun al kanlarına boyandı.

Şehâdet haberini alan devrin müçtehit âlimlerinden müderris babası Sadrettin Yüksel, mütevekkil bir edâ ile şu önemli cümleyi söyleyecekti: ‘’ Allah, bütün Müslümanlara kendi nizamı uğrunda şehîd düşmeyi nasip etsin…’’

“Şehâdet bir çağrıdır tüm nesillere ve çağlara”, “En büyük ibadet, Hakk’ı müdafaa etmektir” ve “Şehâdet, inkılâbın habercisidir” gibi söylemleri inşâd eden ve bu düşünceyle hareket eden Fatih Akıncıları lideri olarak Metin Yüksel’in ve aynı zamanda Türkiye sathında 630 noktada teşkilatlanmış olan Akıncılar Derneği’nin en büyük ideali, Türkiye’de Allah’ın razı olacağı bir Kur’ân Devleti’nin kurulması idi.

Akıncı Gençlik, sağ-sol çatışmasının tavan yapmaya başladığı o yıllarda hep barış yolunu benimsedi. Küresel emperyalistlerin oyununu gördüğü için de hep savunmada kaldı. Tedhiş ve terörü körüklemek yerine İslâm dâvâsını anlatma gayreti güttü. Metin Yüksel; ev ev, köşe köşe, kahvehane kahvehane hep İslam dâvâsını tebliğ ve temsil peşinde koştu. Evladı ve en yiğit kardeşlerinin öldürülmesi karşısında bile ne müderris baba ve kardeşleri ne de Akıncılar Teşkilatı, asla bu ülke gençlerinin kan davasıyla tükenişine kapı aralamadılar. İntikam ateşini yakmadılar. Oysa Metin Yüksel’in şehadeti, Türkiye’nin yakın siyasi tarihinin en önemli siyasi cinayetlerinden birisiydi. Eğer Sadrettin Yüksel Hoca, can havliyle bir intikam işareti verecek olsaydı; değil sadece İstanbul’da, Türkiye’nin birçok şehrinde sağ ile solun it dalaşına bu güzel memleketin Müslüman gençliği de bulaştırılmış olabilirdi. Metin Yüksel’i şehit eden silah veya silahları kullanan grup, isim isim, aile fertleri ile Akıncılar tarafından bilinmesine rağmen hiçbir zaman misilleme düşünülmedi. Çünkü yapılacak her karşı hareket, ortalığı karıştırmak isteyen iç ve dış güçlerin ekmeğine yağ sürmek demekti. İslâm’ın iki temel kaynağını kendi hareket anlayışına rehber edinen İslamcı gençliğin zihniyetinde bir Müslümanı müteammiden öldürmenin cezası, dünya ve âhirette rezil rüsvay olmaktır: “Her kim bir mü’mini kasten öldürecek olursa, onun cezası ebediyyen cehennemde kalmaktır! Çünkü Allah ona gazap etmiştir, onu lanetlemiş ve ona büyük bir azap hazırlamıştır.” (Nisa / 93)

İslâm şeriatına göre cezaî müeyyideyi ancak ve ancak devlet uygulayabilir. Şeriatın bu belirleyiciliğini, yüreği bir kor gibi yanmasına rağmen şehidin kardeşi Müfit Yüksel de ifade etmiştir. Bu bilinç, sonuçta, Türkiye’nin bir gençlik hareketini heder olmaktan muhafaza edecektir.


Mehmet Zahid Kotku, Mahmut Sami Ramazanoğlu, Süleyman Hilmi Tunahan, Nurettin Topçu, Necip Fazıl Kısakürek, Mahmut Ustaosmanoğlu, Necmettin Erbakan, Sezai Karakoç… Çizgisi, daima ve hassaten 80 öncesinde, Müslüman gençliği gözleri gibi korumanın yanında güçlü eğitim ve öğretimleri için canla başla çalışmıştır. Hiçbir zaman siyasî kavgaların içine çekilmesine müsaade etmemişlerdir. Buna rağmen, 80 ihtilali öncesinde savunmada kalmasına rağmen, bütün çabası; eğitimli, terbiyeli ve siyasî şuur sahibi Müslüman toplum liderleri ve gençliği yetiştirmek olan MTTB ve Akıncı Gençlik teşkilatları, ülke çapında 110 civarında şehit vermiştir.

Siyasette şiddet, her zaman darbeleri tetiklemiştir. Ve ülkemizde özel mahfillerce tezgâhlanan şiddet, tabiî değil sun’î olarak geliştirilerek yaygınlaştırılmıştır. Günümüzde daha iyi anlaşılmaktadır ki, 80 öncesi çalkantılı dönemde, büyük bir ilâhî lütuf ve siyasî öngörü sayesinde terörden ısrarla uzak tutulan MTTB ve Akıncı Gençliği, son 25 yıldır Türk siyasi hayatına ivmesi giderek artan bir şekilde damgasını vurmaya devam etmektedir. Refahyol hükûmetinin Millî Görüş kanadı ile mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Prof. Dr. Numan Kurtulmuş, Mehmet Güney, Metin Külünk ve daha niceleri, şehit Metin Yüksel’in o dönemdeki dâvâ arkadaşları arasındadır.

Emperyalizmin kapitalizm ve komünizm cephesine ve faşizm hastalığına karşı Metin Yüksel, sadece Allah’ın rızasını kazanmaya kendini adamıştır. İntikam hırsının değil davasının emrinden çıkmamıştır. Örneğin Metin Yüksel, kendisini 1977’de 3 kurşunla yaralayanları Fatih’teki Gelenbevî Ortaokulu duvarında kıskıvrak yakalamasına rağmen nasihat ederek merhametiyle gitmelerine müsaade etmiştir. Kendisi için Müslüman kimliğini yeterli görmüş ve bu uğurda –merhamet, af ve adalet anlayışıyla- kanının son damlasına kadar çaba sarf etmiştir. Metin Yüksel’e yön veren en belirgin âyet-i kerimelerden birisi de şudur: “Allah’ın dinine çağıran, güzel ve yararlı işler yapan ve ben Müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim var?” (Fussilet / 33)

Bu çerçevede Fatih’in en fakir Haydar mahallesinde Akıncılar Derneği’ni bizzat kurarak hem başkanlığını hem de hizmetkârlığını yapmıştır. Boş vakit geçirmemiştir. Haftada iki gün fakir fukaranın yararına doktorlar getirterek bir dispanser açmıştır. İlaçların temini için gönüllü eczaneler ayarlamıştır. Çanakkale Şehitleri’ni Anma Etkinlikleri’ne katılmıştır. MSP’nin Türkiye çapındaki bütün mitinglerini Fatih Akıncıları olarak organize etmiştir. O dönemin dergileri olan Gölge, Akıncılar, Akıncı Güç ve Sebil’in dağıtımını yapmıştır. Evini ise gelecek kuşaklar için bir cami, mekteb ve medrese gibi kullanmıştır. İran İslam devrimini sırf Allah için desteklemiştir. Babası müçtehit Sadrettin Hoca’dan öğrendiği Arapça ve Farsça ile radyo kanallarından dünya Müslümanları hakkında bilgilenirdi. Böylece başta Afganistan ve Filistin olmak üzere Filipinler, İran, Eritre, Angola ve Moro hakkında verdiği seminerlerle Akıncı Gençliği, İslam Ümmeti bilinciyle besleyip canlı tutmayı başarmıştır. Eğer ırkçı hastalığın pençesine düşmüş olsaydı Metin Yüksel, iyi bir eylemci Kürt milliyetçisi olabilirdi. Fakat o, Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Aleyhisselam’ın uyarısını dikkate almış ve bu yolda şehâdetle ödüllendirilmiştir. Müslim rivayetiyle gelen hadis-i şerifte Peygamberimiz Hazreti Muhammed Aleyhisselam diyor ki: “Irkçılık davasına çağıran bizden değildir. Irkçılık davası için mücadele veren bizden değildir. Ve ırkçılık davası uğrunda can veren de bizden değildir.”

Metin Yüksel’i ve takip ettiği yolu daha yakından tanıyabilmek için 80 öncesi Akıncı Gençlik’in öne çıkan afiş ve sloganlarından bazılarını belirtmekte fayda var:

“Milletim Uyan!”

“Müslüman Devlet”

“Tek Yol İslâm”

“Ermeniden Hesap Sorulacak”

“163 Zulmüne Son”

“Müslümanlar Birleşin”

“Filipin Davası, Müslümanların Davasıdır”

“Müslümanlar Kardeştir” (Türkçe, Arapça, Kürtçe ve İngilizce olarak dört dilde yazılmıştır)

Kutlu şehidin psikolojisini çözmek için o dönemin Akıncılar Derneği genel başkanlarından olan Mehmet Güney ağabeyin anlattığı bir hatırayı da nakletmekte fayda var: “Metin Yüksel, boks antrenmanlarına giderdi. Boks hocası bir maçta yenilince, Metin Yüksel: “Ben bu hocayı bıraktım.” diyerek, geldi. “Niye bıraktın Metin?” diye sorunca da; “Ben yenilen birinden ders almam.” dedi.

Metin Yüksel’i anlamak ve izlemek için Ahzab Suresi 23. âyet-i kerime ile Maide suresi 54. âyet-i kerimeyi iyi anlamak ve gereğince yaşamak gerekiyor:

“İnananlar arasında, Allah’a verdiği söze sadık kalan nice yiğitler vardır ki, kimileri sözünü yerine getirdi, kimileri de (şehadet şerbetini içeceği günü sabırsızlıkla) beklemektedir. Onlar, (verdikleri sözü) hiç bir zaman değiştirmediler.” Ahzab / 23

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (şunu iyi bilsin) Allah öyle bir kavim getirecek ki, Allah onları sevecek; onlar da Allah’ı sevecekler. Mü’minlere karşı alçak gönüllü; kâfirlere karşı ise şiddetli olacaklar. Allah yolunda cihad edecekler ve hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmayacaklar. İşte bu, Allah’ın bir ihsanıdır ki, onu dilediğine verir. Allah, ihsanı bol olan, (her şeyi) çok iyi bilendir” Maide / 54.

1980 askerî ihtilalinden sonra çok badireli yollardan ve sınavlardan geçti Türkiye Müslümanları. En sarsıcıları 28 Şubat ve 15 Temmuz olsa da yüz akıyla aşılmıştır. Ve sonunda isim babalığını merhum Erbakan Hoca’nın yaptığı Akıncı Gençlik, bugün Türkiye’yi yönetir hale gelmiştir.

İslâm dâvâsı, Hazreti Âdem babamızla başladı. Peygamberlerin, sıddîklerin, şühedâ ve salih kulların izinde bu dâvâ, bir kartopu gibi büyümektedir. Türkiye’de suyun yatağını bulmasına az kalmıştır. Hakk-batıl mücadelesi bitmeyecektir. Fakat Hakk, eninde sonunda galip gelecektir. Mühim olan bu Hakk yolda bir olmak, iri olmak ve diri olmaktır. Tarafını doğru belirlemektir. Ümmet bilincine erişmektir.

Geçmişin MTTB ve Akıncı Gençliği bugün; AGD, İHH, Yedihilâl, Nizâm-ı Âlem ve daha nice isimler altında ve dahi isimsiz kahramanların gayretleriyle varlığını ve etkisini sürdürmeye devam ediyor. Âlimce derinlik, Yunusça kuşatıcılık ve Metince duruşun bir araya gelmesiyle teşekkül edecek olan Müslümanca bir kimlik ve kişilik eşliğinde Rabbimizden en az Osmanlı kadar büyük, muktedir ve âdil bir İslâmî devlete yeniden kavuşturmasını niyaz ediyoruz.

Metin Yüksel, 1958’de Bitlis’in Kolongo yaylasında başlayan dünya hayatını İslâm Dâvâsı uğrunda İstanbul’da Fatih Camiî avlusunda şehid olarak noktaladı. 1979’da elli bin seveni, kışın ortasında, şehidin bembeyaz karlara düştüğü camii avlusunda Mahmut Efendi’nin imamlığında cenaze namazına katıldı. O’nu sevenlerdeniz. Şefaatini dileyenlerden. O’nun iman heyecanından bize de lütfeyle yâ Rabbi! Firdevs cennetinde O’nunla buluştur ve tanıştır yâ Vehhâb!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder