7 Eylül 2016 Çarşamba

KÖLE (Mİ)YİZ?

Hepimiz birer köleyiz aslında. Çağının en rahat, en modern köleleri. Farkında olmadan yönetilen ve yönetilmekten zevk alan köleleriz. Patronumuz kim? Bilmiyoruz. Ama memnunuz halimizden. Memnunuz elimizden düşüremediğimiz telefonlarımızdan, memnunuz o rekor kırmaya çalıştığımız oyunları oynamaktan. Zevk alıyoruz zaman katilliği yaparak izlediğimiz dizilerden, filmlerden. Bayılıyoruz moda diye sürüklenip şekilden şekle, renkten renge girmeye. Farkında değiliz herhalde. Nasıl kaptırdıysak kendimizi göremiyoruz etrafımızda olup bitenleri.
Nasıl yönetildiğimizi, nasıl bir oyunun içerisinde olduğumuzu bilmiyoruz. Kör olmuş gözlerimiz, kaybolmuş bilincimiz, kırılmış direncimiz.

Hâlbuki esaslı bir silkelensek, kafamızı kaldırıp bir baksak bazı şeyleri görebilir, resmi tamamlayabilir, dönen çarkların farkına varabiliriz. Neden hedef kitleyiz mesela? Neden bu piyasa bu kadar doyumsuz? Bu cafcaflı hayatı gerçekten bu kadar çabuk mu tüketiyoruz? Ya da başka sorular soralım. Ünlü kozmetik firmasının başındaki bayan, ürettiği hiçbir ürünü niçin kullanmıyor? Peki, yine ünlü telefon, bilgisayar üreticileri niçin çocuklarına belirli bir yaşa gelene kadar telefon bile vermiyorlar? Niçin belirli bir yaşa gelene dek interneti dahi kullandırtmıyorlar? Peki, niye bizim ülkemizde telefon kullanma yaşı 18’in altında? Niçin telefonlar, tabletler bebeklerin ellerinde dolanıyor? Neden ülkemiz ağlayan çocukları, ellerine telefon vererek, televizyonun karşısına oturtturarak susturma düzeyine geldi? Neden insanlar kendi çocuklarına yapamadıkları bu kötülükleri tüm dünya çocuklarına, gençlerine yapıyor? Neden? Neden? Ve yine neden?

İşte tümü zaman kaybı. Zaman ve para kaybı… Paramızla kaybettiğimiz zamanımız, tutsak olan bilincimiz, sömürülmeye hazır zihinlerimiz, farkında olmadan yavaşlatılan hareketlerimiz. Sinsice empoze edilen ‘hep daha fazlası’ düşüncesi. Doyumsuzca, hunharca tüketme hastalığına tutulmuş bir nesil. Ne istiyorlar peki bizden? Gerçekten masumca(!) gözüken sosyalleşme çabası mı? Yoksa pasif iyi olmamız mı? Bana dokunmayan yılan bin yaşasın hesabı, pasifleştirme hareketinin bir parçasıyız. Okumayan, yazmayan, üretmeyen, düşünmeyen bir şeyleri dert edinmeyen bir nesil olmamız için süregelen bir döngü. Gelişmememiz, bağımlı kalmamız için arka perdeden oynatılan bir oyun. Oyun (!) o kadar basit ki. Yapılması gereken tek şey –bizim en mükemmel şekilde yaptığımız gibi- denileni yapmak. Evet, evet gerçekten bu kadar basit. Karşılık beklemeden, fedakârca sergiliyoruz maharetlerimizi. O kadar fedakârız ki paramızı, zamanımızı, ailemizi, arkadaşlarımızı, kültürümüzü, davamızı ve daha nicesini pervasızca yitiriyoruz. Dışarıdan bakıldığında farklıymışız gibi gözüksek de klonlanmış gibi aynı renkler, aynı şarkılar, aynı telefonlar, aynı laflar, aynı hareketler, aynı tepkiler ve daha neler neler. Özgünlük adına geriye hiçbir şeyimiz kalmamış işte. Ne paramız, ne zamanımız ne de benliğimiz var. Köleyiz işte. Çağının en rahat ve en modern köleleri. Farkında olmadan yönetilen ve yönetilmekten zevk alan köleleriz.


Deneme: Sultan Kevser Elgün

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder