Üstat Necip Fazıl Kısakürek; “Ağaç, bulduğu havaya göre yemiş verir.” Derinlemesine düşündüğümüzde pratik hayatımızda bu sözün çok önemli bir yere sahip olduğunu idrak ederiz.
Buradan hareketle Selçuklu ve Osmanlı’da teşekkül etmiş olan Türk-İslam Medeniyetinin de sağlam köklere sahip bir ağacın vermiş olduğu bereketli meyveye benzetebiliriz.
Türk-İslam Medeniyeti; özü itibariyle İslamiyet içinde teşekkül etmiş, bu medeniyetin zihniyet dünyasını ve hayata bakışını, Müslümanlar harmanlamıştır.
Özellikle Anadolu’yu vatan kabul etmeye başladıktan sonra, bu güzel topraklara ruh veren ariflerin ve hâkimlerin hâl ve gayretleri bizzat İslam’dan kaynaklanmaktadır.
Anadolu topraklarında kök salmaya başlayan İslam; âlimlerin, ariflerin, hikmet ve irfan ehli insanların bu ağacın büyüyüp meyveye durması için ortaya koydukları samimi, sahici ve güçlü gayretlerle kısa sürede kabul görmüş ve bu toprakların özünü oluşturan kuvvetli bir ruh haline gelmiştir.
İbn Arabi, Gazali, Mevlânâ gibi ilim ve irfan ehli âlimlerin mayaladığı bu irfani güç ilme, edebiyata, sanata, siyasete, bilim ve üretime yansıyınca muazzam bir medeniyet vizyonu oluştu.
Anadolu İrfanı, oluşan bu medeniyet vizyonu ile birçok farklı milleti yüzyıllar boyunca aynı kutsal hedef doğrultusunda bir arada tutmayı başardı. Bu hedef; âlimlerin dinini daha fazla insana ulaştırmak, daha fazla toprağı bu irfan içine katmaktı. Bunu yaparken kullandığı yöntem ‘Anadolu İrfanı’ diye kavramlaştırabileceğimiz Türk-İslam Medeniyetine has bir yöntemdi.
Bu yöntem; çok kısa ve net olarak, fiili fetihten önce gönüllerin fethini gerçekleştirmektir. Gönül fethini de ilim, irfan ve hikmet birikimlerini hâl dili ve tebliğleriyle, henüz fethi gerçekleşmemiş olan topraklarda yaşayan insanların gönüllerinde geçekleştirdiler.
Asıl fethi kolaylaştıran gönül fetihleri, Anadolu İrfanının kazanılan topraklarda kolay kabullenilmesini ve kalıcı olmasını sağladı.
Kılıç ve kalemin böylesine uyum içinde inşa ettiği bu medeniyetin yine ilimle, irfanla ve kalemle olgunlaşması kalıcı hale gelmesini kolaylaştırdı.
Düşünceye verilen önem, İslam’ın hoşgörüsü, ilim sahibi insanların aynı zamanda hikmet ve irfan ehli olması milliyetçilik yerine millet olmayı, ümmet olmayı beraberinde getirdi. Osmanlı/Türk dendiğinde dost-düşman herkesin kafasında İslam olgusu şekillendi.
Osmanlıyı yöneten idarecilerin bizzat ilimle, hikmet ve irfanla yetişmeleri, ilim adamlarına önem vermeleri ve fetih gayesiyle hareket etmeleri bu topraklara kök salan İslam’ın hızlı ve kalıcı bir şekilde meyve vermesini sağladı.
Başkent İstanbul hem millî, hem dînî hem de ilmî merkez olarak diğer şekillerle devamlı iletişim ve etkileşim halinde oldu.
İbn Arabi, Mevlana, Gazali, Yunus Emre, Ahmet Yesevi gibi ilim, hikmet ve irfan sahibi büyük veliler mayaladıkları Türk-İslam Medeniyetini diri tutan en önemli kaynaklar oldu. Cevheri İslam olan bu medeniyetin oluşturduğu ruh herkesi birbirine bağlayan çok güçlü bir tutkaldır.
Türk-İslam Medeniyetini oluşturan kurucu ve asıl unsur Türk milletiyken yapıcı ve bağlayıcı unsur İslam’dır.
Bu medeniyetin başarılı olmasındaki en büyük etken bilgi ile hayatı bütünleştirmek, bilgiyi hayata yansıtmaktır. Peygamber Efendimiz’in 23 yıl zarfında bize tebliğ ettiği dinimizin hayata uygulanmış olmasının önemini bilerek hayatın merkezine inanç ve bilgiyi alarak pratiğe en net şekilde yansıtmışlardır. Hem bilmişler, hem yapmışlardır. İlmi, inancı, düşünceyi en iyi şekilde hayata taşımışlardır. Bu bilgiyi, hikmetle ve sabırla halkın seviyesine inerek halkı kendi ulaştıkları seviyelere ulaştırmayı başarmışlardır.
Bu başarı sayesinde toplumun her kesimi eğitimli, bilgili ve genel kültüre hâkim halde huzur ve barış içinde yaşayarak maddi-manevi anlamda topluma, insanlığa fayda sağlayacak üretimler içinde olmuşlardır.
Bugün bizlere düşen de bu muazzam birikimimizi tekrar ve sahici bir şekilde canlandırarak dünyada yeniden ve her alanda söz sahibi olacak güce ve medeniyete ulaşmaktır. Söylediğimiz her sözü, yaptığımız her işi, attığımız her adımı, bu inançla ve heyecanla yaparsak Allah’ın izni ve lütfuyla bunu başarmış olacağız. İnanmak, hayal etmek ve bu çerçevede gayret etmek bizlerden, başarı Rabbimizdendir. Vesselam…
DENEME: YAKUP ÖKSÜZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder