Ben Âdem Esen. 1961 yılında Konya’da doğdum. İstanbul Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesiyim. Buradaki görevimden önce İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nin kurucu rektörlüğünü yaptım. Yüksek lisans ve doktoramı Sabahattin Zaim Hoca ile beraber yapmıştım. Sabahattin Hoca ile öyle bir tanışıklığımız vardı. Konumuz da Sabahattin Hoca olunca onunla irtibattan başlamakta fayda var.
- Sabahattin Zaim Hoca’nın akademik kariyeri oldukça yoğun geçmiş. Bu kariyeri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sabahattin Hocayla ilgili kitaplar mevcut. Hatıratı var. Öncelikle onu okumanızı tavsiye edebilirim. Onu bulursanız iyi olur. Orada Hoca’nın aile hayatı, tahsil hayatı, üniversitedeki görevleri, sivil toplum örgütlerindeki görevleri gibi pek çok konu yer alıyor. Benim, Sabahattin Zaim Hoca ile ilgili dile getireceğim birkaç özelliği var. Hoca Evladı Fatihan’dandır. Dedeleri Anadolu’dan çıkıp, şu anda Makedonya sınırları içerisinde olan İştip’e göç etmişler. Babası tüccarmış. Ailesi Bey grubundandır. Soyadından da anlaşılacağı üzere Zaim, yani zeamet sahibi bir aileden geliyor. İştip’te doğmuş, ilkokulun bir kısmını orada okumuş ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasından sonra arkasından gelen problemlerden ötürü İştip’ten İstanbul’a göç etmişler. Türkiye Cumhuriyet’i kurulduktan sonra göç etmeye mecbur bırakılmışlar. Oradan nasıl göç ettiklerinden, Makedonların onlara neler yaptıklarından, mallarını ve mülklerini nasıl kaybettiklerinden hatıratında bahseder. Onun için öğrenci arkadaşlara, İşaret Yayınları’ndan çıkan hatıratını okumalarını tavsiye ederim. Yine onun ağabeyiyle beraber yazdığı İştip’le ilgili bir kitap var. O da önemli bir kaynaktır. Onu da okumanızı tavsiye ederim.
Hoca ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşiyor. İlkokulu Fatih’te okuyor. Vefa Lisesi’nden mezun oluyor ve Mülkiye Mektebi’ni kazanıyor. O zaman mülkiye mektebi tekmiş. İstanbul Üniversitesi’nde bile yokmuş. Üst düzey yönetici yetiştirmek amacıyla kurulmuş bir fakülteymiş. Hoca iyi yetişmiş. Sonra fark derslerini vererek Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirmiş. Kaymakam adayı olarak göreve başlamış. Eyüp’te, Adıyaman’ın Kâhta ilçesinde kaymakamlık yapmış. Hatta oralarda bazı güzel hatıraları var, hatıratında bahsediyor. Anadolu’yu tanımış. Birkaç yerde daha kaymakamlık yapmış. Sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde asistanlık açılmış. Orada doktoraya başlamış ve Çalışma Ekonomisi kürsüsünde akademik çalışmalar yapmış. Doçentlik sırasında bir müddet ABD’de Cornell Üniversitesi’nde bulunmuş. Bizim doktoraya başlayacağımız sene Hoca Cidde’de Kral Abdülaziz Üniversitesi’nde çalışıyordu. Sonra bizim Doktora dersimize geldi. Ben kendisiyle o vesileyle tanışma fırsatı buldum ve daha sonra doktora tezimi beraber hazırlamak nasip oldu. Benim danışman hocamdı. Bu arada bazı şirketlerde, özellikle kamu şirketlerinde yönetim kurulu üyeliği yapıyordu. Bu durum Hoca’ya piyasayı tanıma avantajı sağlamış. Zaten iktisat hocası. Çalışma Ekonomisiyle, işçi-işveren ilişkileriyle çok uğraşmış. Hatıratında Türk-İş’in nasıl kurulduğunu, DİSK’in nasıl kurulduğunu, Türk çalışma hayatında ne gibi sıkıntıların ortaya çıktığını detaylı bir şekilde anlatıyor. Bunlar önemli hususlar. Aynı zamanda son 50-60 yılın Türkiye’deki siyasi gelişimini anlatan hususlar da var. Onlardan faydalanmak gerekir. Ayrıca parti kuranların özellikle iktisat fakültelerindeki hocalardan, akademisyenlerden nasıl destek aldıklarından da bahsetmiştir. Partiler kurulurken iktisat fakültesi hocalarından görüş alırlarmış.
Hocanın piyasayla da yakın ilişkisi olmuş. Şirketleri tanımış. Bu deneyimi derslerinde de etkili oluyordu. Derslerde daha pratik konulara temas ediyordu. Teorinin yanında pratikte de deneyimi vardı.
Sivil toplum örgütlerinde çok çalışmış biriydi. İlim Yayma Cemiyeti, İlim Yayma Vakfı, Aydınlar Ocağı, Kültür Vakfı gibi pek çok sivil toplum örgütünde hocanın katkısı vardır. Rahmetli hayatının son dönemine kadar koşturdu. Konya Selçuklu’da Belediye Başkanıyken biz de çağırırdık. Topluma, gençlere bir faydam olsun diye hiç tereddüt etmeden gelirdi. Dinamikti. Uluslararası Saraybosna Üniversitesi (IUS) bir vakıf üniversitesi olarak Bosna’da açılmıştı. O üniversitenin kurucu rektörlüğünü yaptı. Ondan önce Sakarya’da İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nin kurucu dekanlığını yapmıştı. O zaman ben de Sivas’ta akademisyendim. Sağ olsun kadrosuna bizi de davet etmişti. Sakarya’da epey hocanın yetişmesine vesile oldu. Onlarla Türkiye’de özellikle son yıllarda hem siyasette hem üniversitede ciddi bir katkı sağladı. İş piyasasına da ciddi katkılar sağladı. Müsiad’ın, başka birçok işadamı derneklerinin, vakıflarının kurulmasında ve faaliyetlerinin artmasında ciddi katkıları oldu. Hem teoriğin yanında pratiği de kuvvetli olan birisiydi. Allah rahmet eylesin.
- Peki, Sabahattin Zaim Hoca ile ilgili unutamadığınız bir anınız var mı?
Yani benim bir hoca-asistan münasebetim olmadı ama hocada tez yazdım. Hoca derviş meşrep birisiydi. Çocukla çocuk olabilirdi. Egosunu tatmin etmek için iş yapmazdı. Olgun bir insandı. Bilimsel konularda taviz vermezdi. Pek çok arkadaşımızı yüksek lisans, doktora yapmaya teşvik etti. Danışmanlık yaptığı tezlerde çok hassas davranırdı, hataya asla göz yummazdı. İş konusunda çok titizdi. Başkalarını eleştirmekten ziyade özeleştiri yapan biriydi.
28 Şubat döneminde üniversiteler çok sıkıntılıydı. YÖK’teki belli kadrolar, üniversitelerdeki bazı akademisyenler Türkiye’yi lüzumsuzca germişlerdi. O zaman ben, “Bunlar Türkiye’yi lüzumsuzca geriyorlar.” diye şikâyet edince Hoca, “Allah bize büyük nimetler verdi ama biz kadrini bilmedik.” demişti. Bana özeleştiri yapmayı da öğretmişti. Öğrencilikten sonra ki dönemde de bizim irtibatımız devam etti. 1999’da belediye başkanı olduğum zaman eşiyle ziyarete gelmişti sağ olsun. Çeşitli konferanslar verdi. O zaman bana iki şey söylemişti: “Evladım, milletin malına sahip çık. Kendin sahip çıktığın gibi başkasının da milletin malına saygı duyması için elinden geleni yap.” Bu önemli bir şey. Şöyle yatırım yap, böyle yatırım yap diyebilirdi. Ben Hoca’ya Konya’yı gezdirip yapmak istediğimiz projelerden bahsetmiştim, dağlara nasıl ağaç dikeceğimizi göstermiştim. Sağ olsun tavsiyelerde bulundu ama “Milletin malına sahip çık.” demişti. Bu yöneticiler için çok önemli bir tavsiyedir. Hangi mevkide olursa olsun, yöneticilerin milletin malına sahip çıkıp çıkmadığı konusu tarih boyunca konuşulmuştur. Bu Allah katında da bir sorumluluktur. Hoca bu manada çok hassas bir insandı. Allah rahmet eylesin.
- Sabahattin Zaim’e “Hocaların Hocası” denmesinin sebebi nedir?
Hoca iyi bir insandı. Bir ilim adamıydı, aktif bir adamdı. Sadece ilim adamı olmasıyla değil ahlaki anlamda da çok iyi bir örnekti. Hocaların hocası olması doğrudur. Bizim ve bizim gibi birçok hocanın hocasıydı. Pek çok asistan yetiştirdi, pek çok ilim adamı yetiştirilmesine vesile oldu; destek oldu. Hatıratında da var. Kendisinden yüksek lisans, doktora yapanlara orada değinmiş. İyi bir arşiv tutuyordu. Onu sonradan öğrendik. Arşivi güçlüydü. Size de tavsiye ederim. Güçlü bir arşiviniz olsun. Ne yaptığınızı, ne ile çalıştığınızı, ne ile muhatap olduğunuzu arşivleyin. Dokümanları kaybetmekte değil, arşivlemekte fayda var. Hoca hatıratını yazarken onlardan çok faydalandı. Önemli bir husustur.
İnsanlarla iyi irtibat kurardı ama hayatın akışı içerisinde illa herkesle iyi anlaşmak zorunda değilsin. Bazı sıkıntılar olur ve onlar hakkında şaibeler olabilir. Hatıratını yazarken bu konuyla ilgili bana da danışmıştı. Bana, sıkıntı yaşadığı insanlar ve konularla ilgili hatıratında nasıl yer vermesi gerektiğini sormuştu. Ben bu konuların hatıratında yer almasını istediğim için “Siz, zor bir konuyu kolaylıkla ifade edebilen birisiniz. Bu bir sanattır.(sehl-i mümteni) Kelimeleri kullanabilme sanatı. Bunu çok iyi yapıyorsunuz. Bu konuları kavga üslubuyla değil de uygun üsluplarla yer almasını gönlümüz arzu ediyor.” Demiştim ama hatıratında bu konulara çok yer vermemişti. Bazı durumlar ve bazı kişilerle ilgili şu veya bu şekilde olumsuz kanaatler oluşabiliyor ama insanları tanımak açısından bu bilgilerin aktarılması da önemli. Çünkü ona göre insanlar değerlendirecekler. Sırf dedikodu olmasın diye, arkasında olumsuzluklar bırakmamak için bu konulara fazla yer vermemiş.
İyi insan olmak, güzel insan olmak üzerinde çok dururdu. Çok okumak, bir şeyler yapmak önemlidir ama insanın niyeti iyi olmazsa, samimi olmazsa hem toplum için hem de kendisi için zararlı olur.
Sabahattin Zaim Hoca ilahiyatçı olmamasına rağmen İslam iktisadı konusunda duayendi. Rahmetli Mehmed Zahid Kotku Hazretleri’nin rahle-i tedrisatından geçmişti. Bize ondan çok bahsetmezdi ama Hoca’da ondan aldığı terbiyeyi görüyorduk. Osmanlı beyefendisiydi. Kültürümüzü iyi bilen birisiydi. Kültürümüzü iyi bilmesinin yanında batıyı da iyi biliyordu. İki kültürü bir araya getirebilen bir insandı. Pek çok ilahiyatçının zor kavrayabildiği İslami ve dini konuları, onlardan daha kolay kavrayabiliyordu. Çünkü hem ailesinden, hem çevresinden hem de İskenderpaşa Cemaatin’den aldığı kültür, Hoca’yı farklı kılıyordu. O farkı görebiliyordunuz. Bunun yanında bilim insanıydı. Çalışmaları hep bilimseldi. Bilim konularını günlük hayatına da aktarmaya gayret ediyordu.
-Hocanın İstanbul’da kurulan Türkiye’nin ilk özel motor fabrikası olan Gümüş Motor (Pancar Motor) kurucu ortağı ve yönetim kurulu üyeliği ile devlet tarafından Konya’da kurulan TÜMOSAN Motor Fabrikasının ilk yönetim kurulunda üye olarak görev yaptığını biliyoruz. Bu kurumlarda Rahmetli Necmeddin Erbakan Hoca’nın da emeğine vâkıfız. İki büyük zatın arasındaki ilişki nasıldı?
Ben, doktora tezimde İslam’da ücret konusunu çalışmıştım. Tezin bir tarafı ilahiyat bir tarafı ise iktisattı. İlahiyatçı olduğum için ilahiyatçılarla beraber çalıştım, iktisatçı olduğum için de Hoca ile çalıştım. Sabahattin Zaim Hoca’nın Necmeddin Erbakan Hoca ile özel hayatında ilişkisi olmuştur. Hatıratında ondan bahsediyor ama bunu öğrencileri olarak biz fazla bilmeyiz. Hoca’nın Necmeddin Erbakan Hoca ile Demirel’le, Türkeş’le illaki irtibatı olmuştur. Yani sağ muhafazakâr kesimle. Çünkü o partilere bazı iktisadi konularda danışmanlık yaptığını kendisi de ifade ederdi.
Gümüş Motor’un kurulmasından da hatıratında bahsediliyor. Tümosan bir devlet şirketi olarak kuruldu. Hoca orada yönetim kurulu üyeliği yapmış. Yönetim kurulunda aktif olduğunu tahmin ediyorum. Biraz önce de bahsettiğim gibi bir akademisyen için piyasada olmanın piyasayı görebilmek gibi bir avantajı oluyor. Teorilerinizi yönetim kurulu üyeliğini yaptığınız şirkette gerçekleştirme ve onları anlama imkânı da bulabiliyorsunuz. Dolayısıyla hocanın tespitleri daha tutarlıydı. Hoca iş adamlarına konuşma yaparken iş adamları “Hocadır konuşuyor ama bunlar yapılacak şeyler değil. (!)” demiyorlardı. O, pratiği de bildiği için ayağı yere basarak konuşuyordu.
-Siz, Sabahattin Zaim Üniversitesinin de kurucu rektörüsünüz. Üniversite’ye Hoca’nın isminin koyulması nasıl gerçekleşti? Sizin etkiniz oldu mu?
İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Halkalı ’da kuruldu. Kurucusu İlim Yayma Vakfıdır. Ben, belediye başkanıyken, Konya’ya bir vakıf üniversitesi kurma niyetimiz vardı. Hatta rahmetli Hoca’nın da görüşünü almıştım. İlim Yayma Vakfı ile beraber bu konuda bir çalışma yaptık. Biz belediye olarak destek olacaktık fakat nasip olmadı. İlim Yayma Vakfı Hoca vefat etmeden önce bir üniversite kurma kararı almış. Rahmetli Hoca da İlim Yayma Vakfı’nın kurucularından ve mütevellisinden olduğu için Hoca’nın ismi üzerinde durulmuş. Üniversiteye isim ararlarken öyle bir konsensüs oluştu. Böylece üniversitenin adı Sabahattin Zaim koyuldu. Orada Sabahattin Zaim’in ailesinin herhangi bir maddi katkısı yok ama manevi bir katkısı var. Bu, İlim Yayma Vakfı için de güzel bir şey oldu. Türkiye’ye ve vakfa hizmet etmiş bir ilim adamının adı koyulmuş oldu. Gerçekten İlim Yayma ile Sabahattin Zaim isimlerinin Türkiye’nin sahip olduğu ortak büyük değerlerden ikisi olduğunu rahatça görebiliyorum. Yani bu iki isim birçok öğrenciye burs vermiş, yurt imkânı sağlamış ve bunları yaparken ‘sağ elin verdiğini sol el bilmeyecek’ şiarına sadık kalmışlardır. Kimseyi bir minnet altında bırakmamışlardır. Bu faaliyetlerin amacı öğrencilerin yetiştirilmesi; ailelerine, ülkelerine, ümmete hizmet etmeleriydi. İlim Yayma Vakfı’nın amacı buydu. Sabahattin Zaim Hoca da “Ülkemize, coğrafyamıza, İslam dünyasına güzel insan yetiştirelim.” derdindeydi.
Ayrıca Hoca’nın Müslüman dünyayla irtibatı vardı. Pakistanlılarla arası çok iyiydi. Tabi bu bilimsel çalışmalardan ziyade iyi niyeti, samimiyeti ve olayları takibinden kaynaklanıyor. İslam İşbirliği Teşkilatı’nda Pakistanlı bir akademisyen bana çalışmalarımı sormuştu. Konu bir şekilde Hoca’ya bağlandı. Pakistanlı akademisyen: “Sabahattin Zaim hepimizin hocasıdır.” diye söz etmişti. Sabahattin Zaim Üniversitesi de bu anlayışlarla kuruldu ve İstanbul Halkalı ‘da eğitim-öğretime devam ediyor.
- Verdiğiniz bu güzel bilgiler için teşekkür ederiz. Allah razı olsun.
Âmin, ecmain. Başarılar dilerim.
Röportaj: Âdem Esen
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder