31 Mayıs 2017 Çarşamba

RÖPORTAJ: FARUK BEŞER

DÜNYA İLGİNÇ BİR NOKTAYA DOĞRU GİDİYOR

Faruk Beşer kimdir? Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Hamza'nın dayısı. Faruk Başer’de sizin gibi bir insan 1952’de doğmuş. Erzurum İslami ilimler Fakültesi’ni bitirmiş aynı fakültede doktora yapmış. Biraz Diyanet'te çalışmış, yurtdışında Malezya'da ve Dubai'de hocalık yapmış, Amerika'da biraz bulunmuş, Sakarya Üniversitesi'ndeki hocalığından sonra Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne gelmiş ve altı yıldır da burada hocalık yapan bir insan.

İlim yolculuğunuz nasıl başladı?

İlim yolculuğum babamın bana dağın başında Kuranıkerim’i ve Tecvidi öğretmesi ile başladı. O bize sürekli okuma merakını aşıladığı için hep okumak istedim. Hatta ailemizin imkânı olmadığı halde imam hatip okuluna giderken anneme ve babama çok defa yalvardım. Lazım olan 50 lira kayıt parasını zor bulduk, kayıt olduk. Böylece imam hatip okuluna adım atmış oldum. Allah lütfetti. Ailemin hiç ilgilenemediği, harçlık veremediği halde kendi imkânlarımla önce imam hatibi bitirdim sonra da üniversiteye girdim. Doktora, mastır, yurtdışı derken Allah bugüne kadar gelmeyi nasip etti.

Aileniz size destek oldu mu?

Tabii ki, çok destek oldu. Babam dediğim gibi okumayı çok seven, okumayı çok teşvik eden birisi idi. Annem de buna karşı çıkmıyordu ama dediğim gibi maddi imkânımız yoktu. Bunun için ortaokula kaydolma konusunda epeyce uğraştım. Ondan sonra ne gerekiyorsa kendi dar imkânlarıyla yaptılar, yapabilecekleri her şeyi yaptılar ama o zaman yapabilecekleri şeyler çok azdı. Onlar ellerinden geleni yaptılar geriye kalanı Allah lütfetti, kendim yapmaya çalıştım ve böylece bu ilim yolculuğunu, -eskiler buna rihlet derler- rıihleti buraya kadar getirmiş olduk.

Zorluklara göğüs germenize en çok etki eden ne oldu?

En çok etki eden ilme olan merakım ve çok naçar şartlarda, imkânsızlıklar içinde yetişmiş olmamdı. Muhtemelen bu nedenler beni okumuş ve bu sıkıntılardan kurtulmuş bir insan olma noktasında zorladı. Okuyanlara gıpta ediyordum. O gıpta beni okumaya teşvik etti. İlmin zaten öyle bir özelliği vardır. İlim bir takım alışkanlıklar gibi insanı sürekli bağımlı kılar. Öğrendikçe öğrenme merakınız artar. Ben de öğrenmeye başladıktan sonra ilim merakı beni motive etti ve motivasyon şu anda en yüksek noktasına çıktı ama yaşım da ilerledi. Yani şu anda ilmin, bilginin, öğrenmenin ne anlama geldiğini çok daha iyi anladım. İlme karşı, öğrenmeye karşı çok daha iştiyakım oluştu. Fakat şimdi fazla çalışamıyoruz, yoruluyoruz. Demek ki bu işi yaş ilerlemeden yapmak lazım.

Hedeflediğiniz yerde misiniz?

Hem evet hem de hayır. Evet, çünkü okulda okurken bir hayal olarak düşünmek var; bir de gerçekçi olarak düşünmek var. Hayal olarak çok ileri bir noktada olmak istiyordum: Peygamber’den sonraki en büyük insanlar olan müçtehitler gibi olmak, İslam adına dünyaya meydan okumak, yanlışları düzeltmek, İslam'a yapılan itirazlara cevap vermek… Bu ideal bir hedefti. İdeal hedef hiçbir zaman gerçekleşmez. Gerçekçi olarak ise gidebileceğimi düşündüğüm noktanın çok ilerisindeyim. Yani şu anda geldiğim noktaya gelebileceğimi baştan düşünmüyordum. Ama ideal olarak dediğim gibi çok daha ileriyi arzuluyordum. Hayal öyledir; hep en sonunu düşündürür. Hayal olarak hedeflediğim yere gelemedim tabii ki ama gerçek dünyada şu kadar gidebilirim dediğim noktayı çoktan geçtim elhamdülillah.

Kendi döneminizle kıyasladığınızda bizim dönemimizde ilme ve bilgiye ulaşmak bakımından hangisi daha zor?

Sanıyorum şimdiki daha zor. Çünkü ilim öyle enteresan bir şey ki rahatlıklar içinde olmuyor. İlimde önemli olan kalp ve kafa. Maddi imkânlar çoğaldıkça insanlar maddi imkânları kullanmak istiyor, yemek-içmek istiyor, gezmek istiyor, teknolojik aletleri kullanmak istiyor. Bunlar da zamanı zayi ediyor, insanda bir kayıp meydana getiriyor. Bu açıdan da şu anda ilmin engelleri çok. Her şeyin bir engeli vardır, ilmin pek çok engeli vardır derler. Şimdiki engeller bizim zamanımızdan daha fazla. Ama başka bir açıdan bakarsak eski zamanlara göre şimdi bilgiye ulaşmak çok kolay. Bizim gençliğimizde okuyacak kitap bulamıyorduk. Bize kitap tavsiye eden insanlar 5-6 kitaptan fazla kitap ismi söyleyemiyordu. Şu anda yüzlerce kitap var ve bu yüzlerce kitap içerisinden hangi kitabı okuyacağımızı seçmek zor. Eskiden bilgiye ulaşılamıyordu, şu anda her taraftan bilgi akıyor. Fakat bunu ayıklamak zor. Bir takım programlar da o kadar ilginç şeyler var ki. Ben cebimde 15.000 kitap taşıyorum. Bilgisayara taktığım zaman onların hepsini tarayabiliyorum fakat bu kadar çok bilgiyi ayıklamak; hangisinin işe yarayacağını, hangisinin yaramayacağını bilmek bilgi aramaktan daha zor. Eskiden bilgi arayıp bulamıyordun, şimdi her taraftan bilgi akıyor ama hangisini alacağını bilmiyorsun. Bu da insanın zihnini yoruyor ve insanı sıkıntıya sokuyor. İnsan bugünün zevk-ü sefasına kapılmamayı bilse ilme ulaşmak, bilgiye ulaşmak tabii ki çok kolay. Çok kısa zamanda müthiş mesafeler alabilirsin. Lakin bunların engeli de var. Şeytanların mutasyona uğramış halleri var: Modern şeytanlar. Bu modern şeytanlar sizi ilim öğrenmeye bırakmıyor.

Şu anda Asım’ın Nesli olarak anılan imam hatip neslini kültürel ve ahlaki olarak yeterli buluyor musunuz?

Hiç bulmuyorum. Biz imam hatibe gittiğimizde ülkede müthiş bir sağ-sol çatışması vardı ve iki taraf da imam hatip öğrencilerini düşman olarak görüyordu. İmam hatipliler de kendilerini sürekli yeniliyordu, heyecan duyuyorduk. Şu anda böyle bir durum yok. Herkes birbirine karışmış vaziyette. Şimdi insanların zamanını israf edeceği, zevk-ü sefaya dalacağı dünya kadar şey eğlendirici var. Yatağa yatıyor, eline telefon alıyor, bir yandan film seyrediyor, ayağa kalkıyor başka bir şey seyrediyor, sokağa çıkıyor başka bir şey seyrediyor… Dolayısıyla insanı meşgul edecek çok şey var. Bu sebeple de imam hatip öğrencileri diğerleri kadar olmasa da dünyevileşmiş. Şu andaki gençlik; hedefi dünya olan; zevk-ü sefayı, gönlünce yaşamayı hedefleyen; ahiret gibi bir düşüncesi çok olmayan bir gençlik. İmam hatiplerde öğretmenlik yapan arkadaşlardan aldığımız bilgiye göre namaz kılma oranı %10-15 kadar. Namaz kılma oranı imam hatipte bu kadar olursa diğer okulları siz düşünün. Bu korkunç bir tehlike. Bu ümmeti uyandıracak olan, ayağa kaldıracak olan nesil imam hatip neslidir. Dolayısıyla imam hatip neslinde böyle bir çürüme varsa o zaman diğer öğrencilerin nasıl olduğunu bir düşünün. Bu açıdan imam hatipleri tekrar o eski heyecanına nasıl kavuşturacağımızı düşünmek lazım.

Bizim zamanımızda okullar arası müsabakalar olurdu. Bu müsabakalarda çok büyük bir heyecanla ve kazanmak için oynardık. Yenilme durumunda gözlerimizden yaşlar gelirdi. Şimdi öyle bir heyecan yok maalesef.

Genç nesilden beklentiniz beklentileriniz neler? Bize nasihatte bulunur musunuz?

Gençlikten ümmetin geleceğini kurtarmalarını istiyoruz. Dünya ilginç bir noktaya gidiyor: kötü bir noktaya. Ümmet-i Muhammed perişan bir vaziyette. Her taraftan saldırıya maruz kalıyoruz. Türkiye birazcık ayağa kalkmaya çalıştığı için herkes Türkiye’nin üzerine çullandı. Beklentilerimiz bunu fark edip ümmetin geleceğini bir adım daha olsun ileriye doğru götürülmesi için çalışmak, çabalamak. Gençliğin bunu başarabilmesi için de çalışmayı, okumayı öğrenmesi gerekiyor. Eğer çalışmayı, okumayı öğrenmiyorsa imam hatip gençliğinin bu hedefe ulaşması çok zor. Yani diğerleri gibi hayatını yaşamaya alışırsa bunu yapamaz. Bunu yapabilmesi için birinci olarak çok okuması lazım. İkincisi ise benim test ederek, deneyerek gördüğüm bir şey vardır ki: O da bir genç eğer namazını dosdoğru, düşünerek kılabiliyorsa gerisi kolaydır. Gerisi kendiliğinden gelir. Bu onu her türlü kötülükten muhafaza eder ve her türlü iyiliğe karşı da teşvik eder. Gençlik çok okumalı. Bir de biz geçiciyiz, bu dünya geçici. Bunun farkına varmalıyız. Beş vakti dosdoğru kılarsak Allah’ı unutmamış, ahireti unutmamış, dünyayı anlamış oluruz. Son olarak gençlere önemli bir tavsiye de: Allah'tan kendilerini koruması için çok dua etmelerini tavsiye ediyorum.

Allah razı olsun hocam.

RÖPORTAJ: FARUK BEŞER
AHMET CAN KORAŞ, HAMZA KIZILKAYA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder