26 Ocak 2017 Perşembe

MİSAFİR DERTLER AĞACI

Yaratılmışların en üstünü olan bizler için dayanılması zor gelen acı nedir? Bıçak yarası mı, kurşun sıyırması mı yoksa dünya gözüyle gördüğümüz ateşin sıcaklığı mı? Doğrusu bu sancılarımıza elbette bulunur şifa. Ancak bazen öyle dertlere düşer, öyle sıkıntılara dûçar oluruz ki Rabbimize sığınmaktan, O'nun sonsuz merhametinden dayanma gücü dilenmekten başka gücümüzün yeteceği bir şey kalmaz.
Başımıza gelen her meselenin bir sebebi var iken ruhumuzun sıkıntıya düşmesinin de bir sebebi vardır muhakkak. O'nu zikretmemek, O'nu hissetmemek veya O'na şükretmemek belki de bu sebeplerden bazıları.

Yaşımızla orantılı olarak büyüyen bir meseledir dertlerimiz. Kardan adam yapmak için yuvarladığımız kartopları gibi ilerledikçe büyüyor, boyumuzu aşıyor. Her ne kadar boyumuzu aşsa da Allahu Teâla onların üstesinden gelmemizde yardımcı oluyor, bizleri yalnız ve aciz bırakmıyor. İmtihanlarımız hiçbir zaman kaldıramayacağımız türden olmuyor, asi ve asabi olmadıkça Rabbimiz merhametiyle bizi sıhhate erdiriyor. Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerîm nüzûl olurken de bu böyle olmuş, her ne zaman Müslümanlar dara ve derde düşse Allahu Teâla ferahlatıcı ayetler vahyetmiştir. Tefekkür, tahayyül ve en sonunda da teşekkür etmemiz gerekiyor. Soruyorum kendime: Bana her zorlukla birlikte bir kolaylık veren Rabbime ne kadar şükürde bulunuyorum? Ne yazık ki bu ve bunun benzeri sorulara verilen cevaplar gibi kaçamak cümleler kurarken yakalıyorum kendimi. Söz konusu Rabbimizin bize sunduğu nimetler olduğunda sonsuzluğu hissediyoruz ancak sıra Rabbimize şükretmeye geldiğinde ise acizliğimizin ne kadar büyük olduğunu gösteriyoruz.


Siz hiç gönül yarasını, kalp sancısını, nefs işkencesini eline alıp tedavi edebilen birini gördünüz mü? Peki ya Bakara suresinin 155.ayetindeki "...sabredenleri müjdele..." emrine itaat etmeyecek kadar kudretli birini duydunuz mu? Göremedim, duyamadım ve bilmiyorum! Biz ki eşref-i mahlûkatız ancak yine de acizliğin zirvesinde yaşayan canlılarız. Öyleyse çalacak tek bir kapımız, asla yıkılmayacağını bildiğimiz sadece bir duvarımız var. Peki, hala gözümüzün yanlış kapılarda, sırtımızın yıkılmak üzere olan eğik duvarlarda olması neden? Derde düşerken farkında olamıyoruz, dermanı ise boyumuzu aşıyor. Gönül ferman dinlemez, önünü engeller kesemez, ne yapılırsa yapılsın ona etki edemez. Yüce Rabbim bizi gönlümüzün aşılmaz setlerinden, ruhumuzun geçilmez darlığından azad eylesin!

Deneme: Fatih Aslan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder